SİHİRBAZLIK
SANATI ÜZERİNE SÖYLEŞİLER
( İMS HABERLEŞME PANOSUNDAN
)
SİHİR VE UMUT ÜZERİNE SÖYLEŞİ (Bull,
Sarp, Dr. Selim Başarır) Nisan 2000
SİHİRBAZ OLMAK VE OYUN YARATMAK ÜZERİNE
SÖYLEŞİ (Bull, New Generation,
Dr. Selim Başarır)
Ağustos 2000
SİHİR ETKİSİ YARATMAK ÜZERİNE SÖYLEŞİ
(Dr. Selim Başarır, New Generation, Doruk) Eylül 2000
SİHİR ETKİSİ YARATMAK (Selim'den
Çekirge'ye) Ekim 2000
SİHİRBAZLIK MI ? İLLÜZYON MU? (Mabu,
Engin Eren, Barış Çeviker, Dr. Selim Başarır,
Gizemci) Mayıs 2001
İLLÜZYON SANATINDA SİMGELER VE ÇÖZÜMLEMELERİ
(Dr. Selim Başarır, Dr. Tora, Gnostic) Temmuz 2001
İLLÜZYON BİR SANAT MIDIR? (Gnostic, Dr. Tora, Engin Eren) Eylül 2001
SİHİR VE UMUT ÜZERİNE SÖYLEŞİ
-Bull: Sihir sanatının doğuşu, saraylarla ve
zenginlerle mi, yoksa umutlarla mı ilişkilidir? Ne dersiniz?
-Selim: Sihirbazlık
sanatı tarihçileri, Mısır firavunlarının kahinlerini
bilinen ilk sihirbazlar olarak tanımlarlar. Ancak, çok daha önceleri,
insanların daha "ilkel" yaşam sürdüğü zamanlarda
ortaya çıkmış olan ilk şamanlar aynı zamanda ilk
sihirbazlardı. Yani, şifa veren, umut veren kişiler..
-Bull: Kutlarım!!! Sorunun cevabını bildiğine
göre, içeriğini de biliyorsundur. Bu cevabın biraz geç
bulunacağını düşünmüştüm.
Her devrin gerçek sihirbazlarının, krallar gibi tekil kişilere
değil, topluluklara hünerlerini sergilemekten daha çok hoşlandığını
sanıyorum. Bunda güçlü alkış seslerinin payı olsa da, asıl
neden; sihirbazların içindeki gizemli dünyanın ve yaratıcı
kişiliğin, ünvanlara teslim olmayışıdır. Ne dersin?
-Selim: Sihirbaz, içindeki
yaratma arzusunu topluluğun en kolay algılayacağı şekilde
sergileyebilen bir sanatçıdır. İki temel oluşum; "yok
etme" ve "var etme" sihirbazlığın ilk gösteri
unsurlarıdır. Bu unsurları, "nesneye" hakimiyeti
konu edinen başka çeşitlemeler izler. Sihirbazlık sanatında
en ilkelden en karmaşığa iç dünyamızın kaybetme ve elde
etme dürtüleri topluluğa aktarılır. Burada "sanat"
niteliği bu aktarıma "estetik" yorumun eşlik etmesi
ile meydana gelir..
Sanatçının mesajını krala mı yoksa halka mı aktarmayı
tercih edeceği ise ezeli ve ebedi bir sorun!
-Bull: Bu güzel ve doğru açıklamalar için
teşekkür ederim. Bir fizik profesörü, küçük ya da büyük
bir buluş ya da katkı yapmadan nasıl fizikçi sayılamazsa,
bilinen gösterileri taklit etmekten başka birşey yapamayan
sahne sihircisi "gerçek sihirbaz" sayılmamalıdır.
Yaratma yeteneği olan insanlar diğerlerinden farklıdır ve
hasbelkader elde edilmiş ünvanlara içten bir saygı duymazlar
diye düşünüyorum; zaman zaman öyle gibi görünseler de..
-Sarp: Bana kalırsa bu (sihir sanatının
doğuşu), tamamen insanların yeni şeyler keşfetme umutlarına
bağlıdır..
-Bull: Sevgili Büyücü Sarp, bu cevabınla,
sorunun yarısını yanıtlamış oldun; kutlarım. Bu yanıtın,
gerçek sihirbazlardaki yaratıcı kişiliği tanımlıyor. Bana
göre eksik kalan yan şu: İlkel çağlardaki şamanlar, sanıldığından
daha yetenekli ve transa geçmeyi de bilen insanlardı. Bu yüzden
onlar, halklarının hem korkularından hem de dileklerinden
kaynaklanan umutlarına da karşılık veriyorlardı.
-Sarp: Bu söylediğini çok rahat anlıyorum
fakat anlayamadığım, cevaplamam gereken bölüm hangisi?
-Bull: Sevgili Büyücü Sarp, sorumun
biraz açılmaya ihtiyacı olduğunu düşündüm: Bir anlamda
senin "umut" yönündeki yanıtın tam olarak doğru
sayılabilir; çünkü soru kısa olduğundan daha başka neleri
beklediği çok açık değildi. Şamanlardan değil de Filipinli
rahiplerden bir örnek: Medyada bıçaksız ameliyat diye
yutturulan, hastanın hasta organı yerine el çabukluğuyla bir
hayvanın organının çıkarılması töreni; şifa umudu!
-Sarp: O zaman bunun birazcık da insan
kandırmaya geldiği doğru değil mi? Yani insanların
cahilliklerini sihirbazların sömürmesi..
-Selim: Bir sihirbazlık
gösterisini seyretmeğe gelen kişi bunun bir sahne sanatı olduğunu
bilir: Sinemada seyrettiklerimizin gerçekte olmadığını,
oyuncuların, örneğin, ölmediklerini nasıl biliyorsak,
sihirbazın da gerçekte yanılsamaya dayanan bir gösteri sunduğunu
biliriz. Bu durumda sihirbaz bir sanatçıdır ve sanatını icra
etmektedir. İnsanların umutlarının ister sihirbazlık
teknikleri, ister başka usullerle sömürülmesi ise sihirbazlık
sanatını bağlamaz, etik dışı olarak bu teknikleri kullanan
kişi sihirbaz ve sanatçı sayılamaz..
-Bull: Umut insanı diri tutan bir güçtür.
Umutlarını yitirmek, bir insanın başına gelebilecek en
berbat belaların başlarında yer alır. Umutlu olan bir hasta
daha uzun yaşayabilir ya da iyileşebilir.
Bu yönüyle umut verme kandırmadan sayılmaz.
Hele soyut korkulara (cinler, şeytanlar...) karşı verilen
umut, tümüyle pozitif bir güçtür.
Kötü ruhlar tarafından alınacağını sanan bir insan için,
şamanın tören yapması ve parlayıcı tozlar kullanması, o kişiye
güven getirir..
-Sarp: Eğer hastalık gibi veya başka şeyler
gibi insanın moralini düzeltmek içinse umut iyi olabilir,
fakat o zamanın sihirbazlarının o kadar pozitif düşünceli
olduklarını sanmıyorum... Çünkü ne kadar zaman geçmis olsa
da insan yapısı değişmiyor ve hala insanlarda o zamanlardan
kalma bir kandırma dürtüsü var ve bence o zamanlar da sırf
pozitif düşünen insanlar olamazdı..
-Bull: İyilerin az olması konusunda haklısın.
Ancak eski zaman şamanlarının varlık peşinde koşmadığını,
genelde kendi emekleriyle geçindiğini dikkate alacak olursan;
onların art niyetler peşinde koşmayacağını da kabul edersin.
Şamanlar, sonraki zaman rahiplerine benzemezlerdi!
-Sarp: Şamanlar hakkında o kadar fazla
bilgiye sahip olmadığımdan söyleyecek bir şeyim de olduğunu
sanmıyorum..

SİHİRBAZ OLMAK VE OYUN YARATMAK ÜZERİNE SÖYLEŞİ
(Özet)
- -Bull: Uzun zamandır düşünce
tartışmaları olmuyor. Sihir tutkunları ve de
sihirbazlar böyle şeylere ilgi duymaz mı? Sihirbazlık,
bilinen oyunları taklit etmekten öte birşey olsa gerek!..
Bir kişi oyun üretmeden de
sihirbaz sayılabilir mi? İşte sorum bu!
- -New Generation: Oyun üretmenin
her illüzyonistin hayali olması gerektiğine inanıyorum,
bir illüzyonist her akşam daha farklı nasıl
olabilirim diye düşünüp devamlı yeni ve farklı birşeyler
peşinde koşmuyorsa henüz daha ilk basamakları yeni
yeni çıkmaya başlamıştır, tüm bunlara rağmen oyun
üretmeden de illüzyonist olunabilinir; ama STAR olmak
veya ilkler arasında yer almak herhalde imkansız olur.
Ayrıca, bir illüzyonistin, işine ne kadar adanırsa
oyun üretme kapasitesinin de o oranda artacağına
inanmaktayım. Bir oyunu çok farklı ve değişik bir biçimde
sunmak ta oyun üretmekle eşdeğer diye de düşünüyorum!
- -Bull: Sevgili New Generation,
soruma yanıt verdiğin için teşekkür ederim.
Görüşlerinin çoğuna katılıyorum. Bir oyunu değişik
tarzda sunmak olumludur ama o oyunu bulmak kadar değerli
değildir.
Oyun üretmeyen bir illüzyonistin, üretmiş olanları
taklit ettiğini düşünüyorum. Kimler başladı ilk önce?
Bu çok önemli. Sihirbazlığı buluşlarıyla geliştirenler
olmasaydı, oyunu olmayan illüzyonist (!) neyi taklit
edecekti acaba?
Bir kişi oyun üretmeden sihirbazlık öğretmeni ya da
eleştirmeni olabilir, sahne göstericisi de olabilir;
ancak kendisi kabul edilmiş bir oyun üretmeden "Ben
sihirbazım" dememelidir. Nasıl ki bir tiyatrocu doğayı
ve yaşamı canlandırırken kendisi doğa ve yaşam
olmuyorsa..
- -Selim: Dariel
Fitzkee 1944'de yayımlanan ünlü eseri "The Trick
Brain"de 19 temel "etki" (effect-efekt) sıralar.
Bugün, tüm sihirbazlık oyunlarını bu 19 başlıktan
biri altına kaydedebiliriz ve "yeni" olduğu söylenen
efektler de aslında bu 19'un içindedir; bir başka deyişle
-birisi aksini ispat edinceye kadar- yeni efekt keşfedilemeyeceği
hipotezini savunabiliriz. En tanınan efektler olan
"kaybetme" ve "meydana getirme"yi ele
alalım: Son FISM şampiyonasında -sırf değişiklik
olsun diye- klozet kapağı kaybeden Almanların "yeni"
oyun bulduklarını söylemek metodolojik açıdan doğru,
sanatsal ve estetik açıdan yanlıştır.
- Yeni, özgün oyun bulmak son derece zordur, yeni sunuş
veya yeni yöntem bulmak ise, bazen, daha kolaydır. Amatör
ya da profesyonel sihirbazların çoğu, ustalaştıklarında,
yeni sunuş veya yöntemler keşfederler. Yeni sunuşlar
öncelikle seyirciler karşısında, yeni yöntemler ise
meslektaşları arasında ünlerini arttırır. Unutulmuş
ya da yeterince değeri keşfedilmemiş pek çok oyun
yeni sunuşlar sayesinde ün kazanıp "klasikler"
arasında yerini almıştır. Yine, yöntem zorluklarının
yarattığı aksilikler nedeniyle sihirbazların soğuk
baktıkları pek çok oyun da yeni yöntemlerin keşfedilmesiyle
sihirbazların "sevgilisi" haline gelmiştir.
- Sihirbazlar, o sıradaki ilgilerine, karşılaştıkları
zorluklara, ihtiyaç duydukları çözümlere göre buluşlar
yaparlar: Bu satırların yazarı, iskambil sihirbazlığında
yeni sunuş ve yöntemleri hep, yeterince "etkileyici"
bulmadığı sunuşlara çözüm ararken bulmuştur ve bu
şekilde buluş yapmanın sihirbazların çok sık karşılaştığı
bir durum olduğunu bilmektedir. (Açayım: Her sihirbaz,
"çıraklık" döneminden sonra, ama küçük
ama büyük, buluş yapar...)
- Peki yeni oyun nasıl bulunur? Bir deneme yapayım: Ünlü
bir otomobil imalatçısının yeni bir modelin piyasaya
çıkışı için sizden gösteri düzenlemenizi istediğini
düşünün; bu otomobili -medya kameraları size çevrilmiş-
yoktan nasıl meydana getireceksiniz? Diyelim ki
elinizdeki minik otomobil maketini camdan (7x7 metre) bir
platforma koyacaksınız, biraz duman ve normal ölçülerindeki
yeni model belirecek. "Efekt" yeni değil, 19'luk
listede var, "oyun" için yeni denebilir (ama
sihirbazlık literatürünü karıştırınca hep bir
benzerini bulmak mümkündür!), sunuş yeni gibi, yönteme
gelince orada duralım, burada yöntem çok ama "inandırıcı"
ve "etkileyici" yöntemi bulmak gerçekten zor!
- İşte bu nedenlerle, oyun, sunuş ve yöntem'den
hangisinde yenilik yapan daha "sihirbazdır"a
cevap vermek o kadar kolay olamaz.
- -New Generation: Değerli Bull'un görüşleri
değişik ve orijinal fakat hepsine katılmak mümkün değil.
Mümkün olsaydı, dünyadaki birçok ünlü sihirbazı
yok saymamız gerekirdi, zira bu kişilerin oyun bulma
kabiliyetinden çok sunum, satış ve el beceri
yeteneklerinin çok süper olduğunu görüyoruz; açıkcası
ben hepsinin mükemmel bir şekilde bir kişide
toplanabileceğine de inanmıyorum!
- -Bull: Bir konuda anlaşabiliriz;
yeni oyun üretmek kadar olmasa da yeni yöntem ya da
sunuşla oyun zenginleştiren kişi de kendisine sihirbaz
diyebilir.
Gerçek anlamda yeni birşey bulmanın çok zor olduğunu
biliyorum. Ancak "yeni" bitimsiz birşeydir.
Bilim ve sanatların gelişmesine paralel olarak
sihirbazlıkta da başka alanlarda da hep yeni olanın üretilebileceğini
"yaşayan görür".
Evrende hiçbirşey sürekli bir kararlılıkta duramaz..
Bir sihirbaz yeni oyun, yöntem ya da sunuş üretemiyorsa,
sihirbazlık yeteneğini ve sevgisini gözden geçirmelidir
bence. Katkı, karınca kararınca da olabilir; ama varlığı
o kişinin sıradan olmadığını gösterir. Birileri üretmek
için ter dökecek saç ağartacak, bazıları da oturup
bunların onuruna ortak olduklarını söyleyecekler; öyle
yağma yok!!
Sihirbazlık göstericisi başka,
sihirbaz başka birşeydir. Çok açık değil mi?
- -Selim: Kısa
bir ek yapayım: Kimisi, dediğin gibi, emeği ile sanata
katkıda bulunuyor yani sanat üretiyor, kimisi de sadece
kendisine şöhret üretiyor.. Bu sonuncuların üretmek
bir yana kendi alanlarının sadece tüketicisi olduklarını
ve çoğu zaman tüm meslektaşlarına zarar verdiklerini
ve "mesleği" de tükettiklerini biliyoruz.
- -Bull: Doğru söze ne denir
Selim!...
Bakalım New Generation ne diyecek?
- -New Generation: Bull ve
Selim'in anlaştığına sevindim, ayrıca Bull'un bir konuda anlaşabiliriz
dediğine katılıyorum ve anlaştık diyorum; fakat
Bull'un özelliği olsa gerek yazılarında çaktırmadan
bir tartışma daha açtı. "Sihirbazlık göstericisi
başka sihirbaz başka şeydir"diyor. Valla, New
Generation adı üzerinde yine karşı çıkmak zorunda: Selim'in
de
bana hak vereceğini sanıyorum, zira insanlar sahnede gösteri
yapıp kendilerini eğlendiren kişilere yıllardır
sihirbaz demişler, onlar için oyunu bulan önemli değil
kendilerini sahnede şaşırtan kişidir "sihirbaz",
zira yanılsamacı olan ve sihiri gerçekleştiren odur..
- Ayrıca, daha önce dediğim gibi her özellik bir
insanda bulunmaz; bazıları zekası ile bir oyunu bulur
ama yetenek ve fiziği el vermediği için onu başkasının
satması yani pazarlaması gerekir, bu hep böyle olmuştur
ve devam edecektir. Vitrinlikler her zaman olacaktır, öyle
olmasa bulunan yeni oyunlar elde kalır veya yanlış
prezantasyonla rezil olup etkisi azalabilirdi. John
Gaughan "uçma"yı kendisi sunsaydı, D.Copperfield'in
verdiği etkiyi verebilir ve bu oyunu dünya insanlarına
sevdirebilir miydi? Bunları da düşünmek lazım; bu
bir prosesdir, bir süreçtir, payı olanlar ise sanatçıdır..
Tabii her illüzyonistin hayali kendi ürettiği oyunları
sunmaktır, bu ayrı mesele..
- -Selim: Benim
yapmak istediğim, sanat "üretmek" ya da
"uygulamak" yerine sadece şöhret üretmeyi
amaçlayıp herşeyi, bu arada sanatı da amaçlarına
alet ederek sanatı tüketenlere eleştiri getirmekti..
Sanatı üreten mi, uygulayan mı büyüktür sorusuna
cevap bulmak zor değil; W. A. Mozart bestelemiş,
Placido Domingo enfes yorumu ile seslendiriyor.. İkisi
de müzisyen, ikisi de sanatçı! Mozart yüzyılları aşacak,
Domingo en fazla 20-30 yıl sonra çok az kimse tarafından
hatırlanır olacak, yerini başka yorumcular alacak..
- Peki, bu "unutulmaya mahkum" yorumcular olmasa
o eserlerin muhteşemliğini bize kim aktaracak?
- Onlar -yorumcular- sonsuzlukta bir an parlayan kıvılcımlar
gibiler ve şöhret avcılarından farkları "yorum"larıdır;
yani o güne kadar hep aynı şekilde tekrar edileni
farklı olarak sunmaları! Şöhret avcısı ise
kendisini farklı sunar, kendisinde bir üstünlük olduğu
illüzyonunu yaratır..
- Yorumcunun "gerçek" üstünlüğü ve "sanatçılığı"
sanata getirdiği yeni yorum için harcadığı çabadadır:
O, sanatı farklı sunabilen sanatçıdır!
- "Sanatı üreten mi, uygulayan mı (toplumun gözünde)
büyüktür" sözüm, benim gördüğüm bir
toplumsal "acı gerçeği" işaret ediyor,
"doğru" bulduğum şeyi değil.
- -Bull: Önceki yazılarımda atladığım
ince bir konuyu ekliyorum: Copperfield'in yaptığı
yararlılık sınıfına girer. Bir sihirbazın planladığı
ama uygulayamadığı bir oyunu bir başkası başarıyla
uygularsa, o kişi yararlıdır. Onu taklitçilerden ve (özür
dilerim) şarlatanlardan ayırır. Atladığım bu küçük
ayrıntı aslında önemli bir ayrıntı.
Bir tarım mühendisi düşünelim, o bir buluş
yapmadan, doğru yöntemleri uygulayarak, o bölgede
verimi ve dolayısıyla refahı artırır. Bu da çok değerli
bir iştir. O kişiye iyi bir teknisyen diyebilir ve onu
kutlayabiliriz. Fikrimin daha iyi anlaşılması için uç
bir örnek veriyorum.
Ampulu Edison buldu; elektrikçi gelip onu takar. Şimdi
Edison ile elektrikçi aynı kategoride midir? Şimdi bir
de iki ayrı fizikçi düşünelim. Biri atölyesinde
habire Edison'un yaptığı ampullerden yapıyor, diğeri
ise kafa patlatıp, daha az enerji harcayıp daha uzun süre
yanan bir ampul geliştiriyor. Şimdi tartalım. Edison,
1. fizikçi, 2. fizikçi ve elektrikçi aynı sıfata mı
sahip olacaklar? Görüyoruz ki, hemen bir derecelenme
ortaya çıkıyor ve sonuna doğru bazıları sınıflandırma
dışı kalıyor. Birileri ilk üçüne de "fizikçi"
diyebilir ama, bu doğru olduğu anlamına gelmez değil
mi!?
Sihirbaz ve sihirbazlık göstericisi konusundaki fikrimi
aynıyla koruyorum. Atilla Arcan, kostümleri ve sesiyle
Zeki Müren'i iyi " t a k l i t " edebilir. Ama
herkes de bilir ki o Zeki Müren değildir.
- -Selim: Sanatta
"yorum" kavramı önemli, bu uygulayıcılığın
çok ötesinde bir durum.. Çünkü, "uygulama"
mekanik-teknik bir davranıştır, bir eseri (sihirbazlık
oyununu) yorumlayan sanatçı ise sadece "teknik"
bir davranış sergilemez aynı zamanda seyirciye bir duygu
aktarımı gerçekleştirir.
Defalarca vurguladığım gibi: Bir sihirbazlık oyununu
mekanik olarak sunan kişi aslında sadece bilmece sunmuş
olur, sanatçı olmak ise bambaşka bir şeydir, oyunu
veya eseri kendi sanatsal yorumuyla sunabilmektir.
Sihirbazlık sunan kişiye sihirbaz diyorsak, bu onun gerçekten
sihir yaptığı, büyücü olduğu anlamına gelmez.
Unutmayın, sihirbazlığın sanat yönü sunuluşundadır.
Teknik yönü, teknisyenliği ise yeni oyun keşfindedir.
Oyun keşfetmenin pek bir sanatsal yönü yoktur, adeta
bir bilmece keşfine benzer, son derece teknik bir olaydır.
Ancak oyunu keşfeden de, o oyunu sunma kararı alan da,
o teknik araca uygun sanatsal bir sunum tasarlarlar. Keşfedilmiş
bir oyun durduğu yerde bir hiçtir, onu sanatsal bir
yorumla sunabilen kişiye sihirbaz denir. Sadece "teknik
"olarak oyunu sunan kişi ise olsa olsa bir oyuncak
mağazasında sihirbazlık oyunu sunar gibi davranmış
olur. Sihirbazlığın da sahneye çıkan "teknisyenleri"
boldur ama onların yaptıkları şeyin tek özelliği
sahneye çıkacak cesaretleri olmasıdır...
- -Bull: Tartışma giderek daha
yararlı bir hale geliyor. Kavramları yerliyerine
oturttukça, konu da netleşiyor.
Copperfield hem sihirbaz hem de sihirbazlık göstericisidir.
Neden? Çünkü o hem oyun sahibidir hem de iyi bir sahne
yorumcusu. Dünya kadar yorumculuk mesleği var; şarkıcılık,
piyanistlik, sopranoluk..vd. Özellikle sanat yönü önemli
olan sihirbazlıkta da doğal olarak yorumcular olacaktır.
Bunlara iyi yorumcu, yani iyi sihirbazlık göstericisi (ya
da sihirbazlık yorumcusu) diyebiliriz. Selim'in
dediği gibi, bu gösterilerine özgün yorumculuğunu
katamayanlar başarılı ya da başarısız "teknisyen"
ya da başka birşey olarak adlandırılacaktır.
Tartışmanın yorum konusuna kayması iyi oldu, çünkü
sanatsal yorum sihirbazlıkta önemli bir yer tutuyor. İnsanlar,
heyecanlanmak, umutlanmak, "uçmak" isterken,
sihirbaz soğuk bir öğretmenin öğütleri gibi mekanik
bir gösteri sunarsa, gösteri amacına ulaşamaz. Gösterici,
izleyenlerin duygularına ve derinlerdeki
bilinmezliklerine (diriltmek, kavuşmak...vd.) büyüleyici
sunumuyla yani sanatıyla ulaşacaktır ve herşey olması
gerektiği gibi tamamlanmış olacaktır.
Yorumculuk derken genel anlamda bir mesleği, yorum
derken ise, kişinin yeteneklerinden kaynaklanan ve
kendine özgü olan sunumunu kastediyorum. Yorum, saf
anlamıyla özneldir, ancak genel kabul gördüğünde (anlaşmak
zor olsa da bazan), nesnelleşir; herkes ona iyi yorumcu
der.
- -Selim: Benim
son sözüm şu: Sahnede "yanılsama sanatı"
sunan kişinin sıfatı "sihirbaz"dır.
Sihirbaz bir sanatçıdır, onu sanatçı yapan da sanatı
için ürettiği yorumudur. Sihirbaz, yetişirken değişik
yöntemler ve sunumlar öğrenir, hemen her zaman da
kendisine özgü yöntem ve sunumlar üreterek sanatını
daha iyi sunmaya-yorumlamaya çaba gösterir. Bundan çıkan
anlam -bir sahne sanatı olarak sihirbazlık söz konusu
olduğunda- bir kişiye sihirbaz demek için oyun, yöntem
veya sunumdan birini üretmesinin yeterli olduğudur.
- Bir kişi oyun üretmeden de sihirbaz sayılabilir mi?
Tartışma bu soru üzerine başlamıştı..
New Generation ve ben mutlaka oyun değil, sunum veya yöntem
yaratarak da sihirbaz olunduğunu söyledik. Ve, yeni
efekt bulmanın hemen hemen imkansız olduğunu da yukarıda
anlattım (bu tezi ispatlamak için gereken iki sayfalık
ayrıntılı listeyi yazmadım!).
Sihirbazlık oyununu bir mağazadan satın alıp, çalışıp
sunan her kişiye elbette sihirbaz denemez. Sihirbazlığın
bir öğrenim süreci vardır, bunun sonunda kişi
sanatsal yaratıcılığını (ister oyun, ister sunum,
ister yöntem yaratmış olsun) sahne bilgisi ve yeteneği
ile birleştirerek seyirci önüne çıkar ve orada
"sihirbaz" olur. Yani "sihirbaz", herşeyden
önce, sihirbazlık oyununu yorumlayanın sıfatıdır!
Sihirbazı, "çözülmesi zor bilmece" keşfedebilen
kişi gibi algılamak yanlıştır.
- Yukarıda belirttiğim ama gözardı edilen tanımı
yineleyorum: Sahnede "yanılsama sanatı" sunan
kişinin sıfatı "sihirbaz"dır. Yani sahneye
çıkacak, yanılsama sunacak ve yaptığının sanat yönü
olacak! Sihirbaz diye bu kişiye denir..
- -New Generation: İŞTE
ARADIĞIM CEVAP. Selim, benim baştan beri savunduğum
şeyi benden iyi açıkladın. Çok yararlı bir tartışma
oldu, teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum.
- -Bull: Sayfaya bir hareketlilik
getirmek ve bir fikir akışı sağlamak amacıyla,
"Sihirbazlık ve oyun üretmek" üzerine bir
tartışma açmıştım. Bilmenizi istediğim bir gerçek
var: Ben ne sihirbazım ne de sihirbazlık göstericisi.
Konunun fikir yönüyle ilgilendiğim için, böyle bir
tartışma açmayı denedim. Tartışmanın genel gidişini
kısaltarak aşağıya sıralıyorum:
- İlk mesajında Selim
şöyle diyor:
"İşte bu nedenlerle, oyun, sunuş ve yöntem'den
hangisinde yenilik yapan daha "büyük sihirbazdır"a
cevap o kadar kolay olmayabiliyor."
İkinci yazımda şöyle demişim:
"Sihirbazlığı buluşlarıyla geliştirenler
olmasaydı, oyunu olmayan illüzyonist (!) neyi taklit
edecekti acaba?"
New Generation düşüncesini şu sözlerle aktarıyor:
"Dünyadaki birçok ünlü sihirbazı yok saymamız
gerekirdi, zira bu kişilerin oyun bulma kabiliyetinden
çok prezentasyon satış ve el beceri yeteneklerinin çok
süper olduğunu görüyoruz açıkcası ben hepsinin mükemmel
bir şekilde bir kişide toplanabileceğine de inanmıyorum.."
"Bir konuda anlaşabiliriz; yeni oyun üretmek kadar
olmasa da yeni yöntem ya da sunuşla oyun zenginleştiren
kişi de kendine sihirbaz diyebilir.." bu sözleri
de ben demişim.
"Bilim ve sanatların gelişmesine paralel olarak
sihirbazlıkta da başka alanlarda da hep yeni olanın üretilebileceğini
"yaşayan görür". Evrende hiçbirşey sürekli
bir kararlılıkta duramaz..
Bir sihirbaz yeni oyun, yöntem ya da sunuş üretemiyorsa,
sihirbazlık yeteneğini ve sevgisini gözden geçirmelidir
bence. Katkı, karınca kararınca da olabilir; ama varlığı
o kişinin sıradan olmadığını gösterir..
Sihirbazlık göstericisi başka, sihirbaz başka birşeydir."
New Generation şunları söylüyor:
"...zira insanlar sahnede gösteri yapıp
kendilerini eğlendiren kişilere yıllardır sihirbaz
demişler.."
Yaklaşım bu olunca, yeni bir söyleme karşı korku
duymak da doğal olur kuşkusuz. Fikir üretecek olan bir
insanın halktan ileri bir anlayışla donanması gerekir
oysa.
Selim'in aşağıdaki yorumuna dikkat çekmek istiyorum:
"Sanatı üreten mi, uygulayan mı büyüktür
sorusuna cevap bulmak zor değil; W. A. Mozart bestelemiş,
Placido Domingo enfes yorumu ile seslendiriyor.. İkisi
de müzisyen, ikisi de sanatçı! Mozart yüzyılları aşacak,
Domingo en fazla 20-30 yıl sonra çok az kimse tarafından
hatırlanır olacak, yerini başka yorumcular alacak."
Benden farklı birşey söylüyormuş gibi başlıyor,
benimle aynı fikirde bitiriyor; biri binlerce yıl, diğeri
20-30 yıl. Beni doğrulayacak en iyi örneklerden biri
bu!!
New Generation'un D.Copperfield ve John Gaughan örneğine
şu yanıtı vermişim:
"..Bir sihirbazın planladığı ama uygulayamadığı
bir oyunu bir başkası başarıyla uygularsa, o kişi
yararlıdır. Onu taklitçilerden ve (özür dilerim) şarlatanlardan
ayırır." Daha sonra, adlandırma karışıklığı
olmaması için yararlılık yerine yöntem kelimesini
kullandım.
SON SÖZ
Konu hakkındaki görüşlerim kısaca şöyledir:
Tüm yaşamda olduğu gibi, yeteneklerde de doğal bir
kademelenme oluşuyor. Sihirbazlıkta kademelenme bana göre
şöyledir; Oyun yaratanlar-yöntem yaratanlar-sunuş
yaratanlar-sihirbazlık göstericileri. Bu sonuncusunun
meslek adı sihirbazlık değil, "sihirbazlık göstericisi"dir.
Pratikte bu sınırları çizmek her zaman kolay
olmayabilir..
Herkese şanslı ve sağlıklı bir yaşam diliyorum.
Okuyanlara teşekkür ederim..
SİHİR ETKİSİ YARATMAK ÜZERİNE SÖYLEŞİ
- -Selim:
"Genç
palyaço: Üstat, dün akşam pistte yaptıklarım ve söylediklerimle
herkesi güldürdüm, bu akşam aynı şeyleri yaptım,
aynı şeyleri söyledim ama seyirciler çok az güldüler,
neden?
Üstat: Çünkü henüz niye güldürdüğünü
bilmiyorsun..!"
- Sihirbazlar, sizce, seyircide
"sihir etkisi"ni nasıl yaratıyoruz?
- -New Generation: İşte
cevabını bulmaya çalıştığım soru! Bu soruyu düşünüp
kendisine sormayan bir illüzyonistin showlarının
heyecandan yoksun kalıp, kuru bir bilmeceden ileriye geçemeyeceğini
düşünüyorum. Seyirci nasıl oluyor da sihir etkisi
meydana getiren illüzyonistle kuru bilmece sunan kişiyi
ayırt edebiliyor? Önceden olsaydı, herhalde bu tür
sorulara cevap olarak "entertaining " derdim,
fakat komedyenler bu işi en iyi yapıyor, ama "sihir"
üretmiyorlar.. İllüzyonun doğasında zaten bir eğlence
ve komedi unsuru var, bir şeyi kaybettiğinizde veya
meydana getirdiğinizde izleyicilerin suratındaki
tebbessüme ve şaşkınlığa dikkat edin!
- İkinci anahtarım şaşkınlık; seyircide sihir etkisi
fizik kurallarına aykırı olarak yapılan gösteriler
sayesindedir. İzleyicileri şaşırtırız, burada
sihiri oluşturan en önemli unsur ise akılda kalmadır.
Yapılan oyun ne kadar akılda kalmış ise sihir etkisi
o oranda artacaktır, buradan oyunun sunum tekniklerinin
de çok önemli olduğunu anlıyoruz..
- Diğer, üçüncü, en önemli gördüğüm olay ise,
seyircilerin bilinçdışı hayal ve rüya dünyalarındaki
şeylerin sahnede bizzat illüzyonistler tarafından yapılması
ile seyircinin kendisini (kişiyle ve durumla) özdeşleştirmesi..
Birçok kişinin hayalinde, ellerinde birden bir ateş
veya gül meydana getirip sevdiklerine sunmak ve onları
şaşırtmak isteği vardır. İllüzyonist bunu sahnede
yapınca seyircilerin istekleri bizzat illüzyonistin
elinde meydana gelir ve bizler sihir etkisini onların üzerinde
meydana getiririz.
- -Selim: New
Generation, cevabın çok güzel, işte bana çağrıştırdıkların:
- Yolda yürüyorduk, birden bana dönüp sordu: "En
son ne zaman şaşırdın?".. Sorduğu şey, hani yıllar
önce bir Coca Cola reklam filminde sihirbaz seyreden çocuğun,
sihirbazın elindeki tepside duran balon patlayıp da
beyaz güvercin meydana geldiği sıradaki yüz
ifadesinin arkasındaki hoş duyguydu. Mutluluk dolu bir
şaşkınlık! Elbette, illaki mutluluk hissi olacak diye
bir şart yok, gözleri yaşartan başka duygular da
olabilirdi..
- Sihirbaz bağlarından kurtulmaya çalışıyor, aksi
halde onu taşıyan ve yanmakta olan ip kopacak ve
sihirbazımız 20 metre yükseklikten yerde kendisini
bekleyen ölüme düşecek. Seyircilerin yüzleri gergin,
"kahraman" sihirbaz kurtuluşunu gerçekleştiriyor
ve büyük alkış alıyor. Sanki o kurtulunca, seyreden
herkes (birşeylerden) kurtulmuş gibi.
- Sihirbaz, yaşayacağı "sihirli deneyimin"
duygularını seyircilere aktarabildiği ölçüde onları
gösterisinin içerdiği duygulara "ortak"
ediyor. İki yönlü bir duygu aktarımı var; sihirbaz
yaşayacağı "tabiata karşı ölüm kalım savaşının
heyecanını" seyircilere aktarıyor, seyirciler ise
sihirbaza "umutlarını ve kaygılarını"
aktarıyorlar. Sonunda sihirbaz galip geliyor ve ortak
bir zafer duygusu paylaşılıyor. Sihirbazın kişiliğinde,
bir süre için de olsa, kendisini bulmuş olan tüm
seyirciler artık muzafferdir, mutludur. Burada olumlu
bir özdeşime şahitiz.
- Rekabet duygularını marazi düzeyde yaşayan bazı
seyirciler ise olumlu duyguları tatmak yerine hemen
olumsuz duygu ve düşüncelere yöneleceklerdir; gösterinin
sırrını hemen çözmeye uğraşıp bu yolla
sihirbazdan daha güçlü olduklarını ispata çalışacaklardır.
Buna bir istisna, sihirbazın oyununu sanat olarak değil
bilmece şeklinde sunup "kendi üstünlüğünü"
ispatlamaya çalışmasıdır, bu durumda sihirbaz kendi
marazi rekabet duygularını seyircilere aktarmış,
dolayısı ile de buna uygun bir rekabet yanıtı almış
olur!
- Olumlu ve olumsuz bu iki aktarımda da sonuçta ortaya
bir ortak duygu paylaşımı çıkmaktadır. Sihirbazın
sunduğu oyun sihirbaz ile seyircisi arasında bir "iki
yönlü duygu aktarımı penceresi" görevi görmektedir.
Bütün mesele, bu görevi görmesi gereken oyunun bir
engele dönüşmesini engellemektir.
Peki nasıl?.. "Kendisini tanımayı" bilerek!
Kendisini tanımak, kendi duyguları, arzuları,
yetenekleri ve sınırları, olumlu ve olumsuz yönleri
hakkında doğru fikir sahibi olmaktır. Bir sihirbaz
seyirci önünde hayal ettiğini, benzemek istediğini
taklit ederse sadece "gibi kişilik" diye tanımlayabileceğimiz
bir kopya kişiliği oynamaya -çoğu zaman aşırı- çaba
harcamış olur.
- Sihirbaz, bazı istisnalar dışında, değişik kişilikleri
canlandıracak bir konumda değildir. Sonuçta hep aynı
karakteri, "bir sihirbazı", canlandıran bir
tiyatro oyuncusu gibidir. Ancak, aynı karakterin
repliklerinin değiştirilmesi gibi sihirbazın da
oyunları, zaman içinde, değişir; sunulan oyunların
değişme zorunluluğu ve teknik zorluğu rolünün
sabitliğine ("sihirbazı oynamak") neden
olmaktadır. Bu sabit rolde, sihirbazın yorumu öne çıkar;
bu yorumda, sunulan oyunun üzerinden sihirbazın içindeki
"sihir ve olağanüstülük" duyguları
seyirciye aktarılır. Oyun, sihirbazın emrinde, bir
duygu aktarıcı araç görevi görmektedir.
- Sihirbaz, sunum, teknik ve psikolojik açıdan hakim olduğu
oyunu seyirciye sunarak, tasarladığı "sihir ve
olağanüstülük duyguları aktarımını" ya da
bir başka deyişle "sihir etkisini" gerçekleştirir.
Eğer oyuna değişik nedenlerle hakim değilse, oyun bu
aktarım görevini görmek yerine bir engele dönüşür.
Psikolojik açıdan hakimiyet sözü ile anlatmak istediğim,
oyunun sihirbazın aktarmak istediği, tamamen kendi kişiliğinden
kaynaklanan, dolayısı ile "özgün sihir ve olağanüstülük"
duyguları ile uyuşmasıdır. Bir başka deyişle oyunun
sihirbazın kişiliğine uymasıdır. Bu ise sihirbazın
kendi kişiliği, ya da en azından içindeki sihir ve
olağanüstülük duygularının niteliği hakkında doğru
fikir sahibi olması ve sihirbaz olduğunu hissetmesi
ile mümkündür.. Sihirbaz olduğunu hissetmek? Bunun
bir adı da "yaptığına inanmak" değil mi?
- -Doruk: Bence izleyicilerin oyundan
bıkmaları, sıkılmaları yapılan oyunların alışageldik
olması nedeniyle. (Selim'in notu: Doruk, "Üstat, dün akşam
pistte yaptıklarım ve söylediklerimle herkesi güldürdüm,
bu akşam aynı şeyleri yaptım, aynı şeyleri söyledim
ama seyirciler çok az güldüler, neden?" cümlesine
yanıtla sözlerine başlıyor)
Benim insanlarla konuşmalarımda "oyunların hepsi
genellikle aynı" diyorlar; mesela bir mendil
kaybetme oyunu gibi. Ama bence burada izleyicilerin
sihirbazdan daha çok şey yapmasını istemesi söz
konusu; oyunların hileli olduklarını bildikleri halde
daha çok şey istemeleri, mesela "Sen sihirbaz değil
misin? Hadi beni uçur" demeleri gibi. Burada
oyunların birden fazla yapılması da bunun bir sebebi.
Elden bir çiçek, mendil gibi bir şey çıkması doğaüstü
bir olgu gibi ama bunu süslemek de önemli. Mesela bir
mendili uçurmak; bunu doğal yapabilmek çok önemli, el
hareketlerinden sözlerine kadar bunu gerçek gibi
sunabilmek.. İzleyici bunun hileli bir oyun olduğunu
bilse dahi bu onun kafasında uçma sebebini bulamadığı
bir peçete olarak kalacak. Bir de gösteride söylenen sözlerin,
komikliklerin, her gösteride tıpatıp aynı olmaması
çok önemli; doğaçlama sözler ve hareketler daha iyi.
Bir gösteriye iki kere gelen bir izleyici aynı sözleri,
aynı hareketleri görünce sıkılacaktır.
Ya bir kez gelen izleyici bir daha gelmeyecek ya da
sihirbaz kendisini yenileyecek!
- -Selim: Evet;
"sihir etkisi"ni yaratırken kullandığımız
önemli bir yöntem de "beklenmedik, alışılmadık"
bir etki yaratma yolunu seçmekdir, frenkçe deyimi ile
"sürpriz" etkisi..
Seyirci ummadığı, olabileceğini aklından bile geçirmediği
bir etki (efekt) ile karşılaşınca, sunulan oyunun
"sihir etkisi" daha güçlü olur.
Bu nedenle, sihirbazların çoğunun, o sırada "moda"
olan oyunları yapması hem seyircileri bıktırır, hem
de yaratılması için onca çaba harcanmış "sihir
etkisi" oluşamaz..
-
-
-
-
- -Selim:
Artistik çaba gösteren her sihirbazın zaman
içinde kendi ritmi, kendi hareketleri daha bir özgünleşir
ve bunun sonucunda sihirbazın teknik ustalığına eşlik
eden "sihir etkisi" daha da öne çıkıp tekniği
gizler ve seyircinin gözünde -tüm yapılanlar- el çabukluğu
ile değil de hep "sihirle" gerçekleşmiş
olur.
- Sihirbazlık gösterisinde asıl amaç "sihirle
oluyor" etkisi yaratmaktır; eğer bir sihirbaz
sadece "iskambil ya da top manipülatörü"
olarak değil de "sihirbaz" olarak anılmak
istiyorsa o çok emek harcadığı teknik ustalığını
da gizlemek zorundadır. Bu aslında zor bir seçimdir,
çünkü her insan -haklı olarak- uğraşısının, emeğinin
her yönünü sergileme eğilimi gösterir. Eğer seyirci
"bu resmen sihir" yerine "elleri çok
usta, iskambilleri ya da topları nasıl da gizliyor"
diye düşünmeye başlarsa yapılan şey artık
sihirbazlık değil, bir çeşit jonglörlükdür!
- Aslında, teknik ustalık gösterileri, teknik ustalığı
seyretmeyi seven sihirbazlar arasında ya da sihirbazlık
yarışmalarında yapılmaya ne kadar uygunsa, "dur
ben de evde deneyeyim" diyerek "sihir
etkisinden sıyrılacak" seyirciler karşısında o
kadar yanlış olabilir.
-
- Sihirbaz sahnede bir şeyler saklamak gerekiyormuş gibi
acele hareketler yapmaktan da kaçınmalıdır.. Tıpkı
dans eder gibi, dansın estetiği gibi: Dansı gösteren
sadece hareketler değil, o hareketler arasındaki
duraksamalardır, dolayısı ile seyirciye seyrettiğini
algılama zamanı bırakılmalıdır..
- Sahnedeki amacımız "sır saklamak" değildir;
pek çok sihirbaz, sırların ve oyunların az olduğu ve
her mesleğin sırlarını titizlikle sakladığı Ortaçağ
anlayışını hala devam ettirir ve bu anlayış sahne
hareketlerine de yansır: Acele eder.. Sahneye, insanlara
sanat sunmak için çıkarız, sırlarımızla onları şaşkına
çevirmek suretiyle üstünlük taslamak ya da sır
saklamak için değil!
-
- Copperfield sihir etkisini nasıl yaratıyor?:
Copperfield kendisini "beğeniyor" ve
seyircilerin de yaptıklarını, dolayısı ile
kendisini, "David"i beğenmelerinden büyük
haz alıyor. Yani tüm büyük sanatçılar gibi
kendisine ve yaptıklarına aşık.. O, beden dili ve sözle
kendisini en iyi şekilde ifade etmeyi öğrendi, böylece
seyirci onun teknik ustalığını değil, teknik ustalık
sonucu oluşan illüzyonuna eklediği mesajı görüyor,
duyuyor ve sihir etkisini hissediyor!

-
-
-
- SİHİRBAZLIK MI? İLLÜZYON MU?
-
- -Mabu: Sihirbaz ünvanı eskiden beri hoşuma
gitmez, kusura bakmayın..
- -Engin: "Sihirbaz"
kelimesini sevmediğinizi yazmıştınız!?
- -Barış: Belki de haddim olmayarak
Sihirbaz / İllüzyonist konusunda bir yorumda bulunmak
istiyorum:
- "İllüzyon": Algı yanılması. Duyu organlarının
yeterli veri toplayamaması veya algıda seçicilik, algıda
birleştirme vb. beyin fonksiyonlarından ötürü
varolan durumu olduğundan farklı algılama ya da
yorumlama.
- "İllüzyonist": Algı yanılmaları yaratan
teknisyen.
- "Sihir": Fiziksel mantık çerçevesinde
varolması mümkün olmayan, açıklanamayacak, karmaşık
bazı olgular.
- "_baz": "Oynayan" anlamı katan farsça
bir ek. Örnekler: Canbaz: Canı ile oynayan. Hokkabaz:
Hokka ile oynayan. (bkz: İMS, Sihirbazlık
Tarihi sayfası, Hokkabaz Minyatürü)
- "Sihirbaz": İzleyicilerin gerçekten olabileceğine
inanmayacağı bazı eylemleri mucizevi şekilde icra
ederek sihir kapsamına giren işler ile oynayan kişi.
- Bu tanımlamaların okuyucular için aydınlatıcı
olabileceğini düşündüm..
Ben illüzyonist kelimesini sevmem. e ile yapmış olduğum
yazışmalarda da ifade ettiğim gibi, sihir sihirbazın
ellerinde değil, izleyicinin zihninde gerçekleşir.
Sihirbaz illüzyon tekniklerinden istifade ederek
heyecan, eğlence, merak yaratan sanatçıdır. İllüzyonist
ise bu teknikleri uygulayan teknisyendir. Bu durumda, illüzyon
gereçlerini yaratan, tasarlayan, çizen, üretenler
"illüzyonist", ancak bu gereci kullanarak
izleyicileri yapılması mümkün olmayan bir işi yaptığına
inandırarak eğlendiren kişi "sihirbaz"dır.
Yabancı internet sitelerinde de "magic" ve
"magician" sihir ve sihirbazlar, "illusion"
kelimesi de oyunlar için kullanılmaktadır.
- Ancak muhakkak olan, "Sihirbazlık" kelimesinin
bir anabaşlık olduğudur ve "İllüzyonist"
kelimesi de bu sanatı icra edenlerden bir dal üzerinde
daha yoğunlaşmış olanları tarif eder. Aynı şekilde
iskambil sihirbazları (card magicians), manipülatörler
(manipulators), zihin okuma sihirbazları (mentalists) da
vardır. Sihirbazlığın bu alt dalları ile ilgili en
iyi koleksiyon da sanırım Uluslararası Sihirbazlar
Kardeşliği (International Brotherhood of Magicians) başvuru
formunda yer almaktadır...
- -Engin: Sevgili Barış, bu güzel
ve net tariflerin için teşekkürler. Prof. Metin And'
da tanımlamıştı; "Sihirbaz" sihirle oynayan
anlamında farsçadan gelen bir deyim.
Fakat, her ne kadar beğenmesek de, seyirci (bu sanatın
adını) böyle biliyor. İllüzyonist kelimesi ise henüz
Türkçe'de tam oturmuş değil. Seyirciye bunun farkını
yavaş yavaş kabul ettireceğiz. Açıklamaların için
tekrar teşekkürler.
- -Barış: Yanlış anlaşılmasın,
ben bu tarifleri yaparken Sihiri bir sanat ve Sihirbazı
da sanatçı olarak vurgulayarak "Sihirbaz"
kelimesini savundum...
Yerine "illüzyon teknisyeni" sözünün
konulmasından hoşlanmıyorum. Sebebini bilmiyorum ama
bu panodaki (İMS Mesaj Panosu) pek çok kişi "SİHİRBAZ"
olmak istemiyor! Kendilerinin "İLLÜZYONIST"
olarak adlandırılmalarını istiyorlar. Sihir yalnız
illüzyon değildir. Sihir sihirdir... Sihirbaz olmak
utanılacak bir şey olamaz, bu sonuçta benim (olmayı)
çok istediğim seylerden birisi. Birkaç numara yapıyor
olmakla sihirbaz olamam; sihirbaz olmak için daha çok
çalışmam gerekiyor...
- -Engin: Sevgili Barış, aslında
ikimizin de söylemek istediği aynı şey. Sihirbaz bir
aktördür ve sihiri sergiler (oynar). İllüzyonist aslında
yine sihirbazdır, "illüzyon-hayal ürünü"
sergiler. Dolayısı ile bazı sanatseverler illüzyon
sergiledikleri icin onlara "İllüzyonist"
tarifini yakıştırırlar. Uluslararası deyim olarak, büyük
oyunlar sergileyene "İllüzyonist" deniyor.
Sihirbaz kelimesi ise genel anlamda bu (sihirbazlık)
sanatı icra eden kişiler için kullanılır.
Sanatçı tarifi ise daha zor, sihirbazlığı sanatsal
boyutlara taşıyabilmek gerekiyor. (Her oyun sergileyen
sanatçı değildir) Maalesef birçok sihirbaz,
kendilerini sanatçı sanıyorlar. Kendim defalarca şahit
oldum; bu gibi kişilere sihirbazlık sanatı hakkında
sorular sorulduğunda cevap veremez durumdalar...
Ben 25 seneyi aşkın bir zamandır bu sanatı öğrenmekle
uğrasşıyorum ve halen bitiremedim... Kendi kendime
soruyorum, "Ben ne zaman sanatçı olacağım?"
- Kimse üzerine alınmasın!
- -Selim: Dilimizde sihirbazlık sanatını
tanımlamak için "hokkabaz", "illüzyonist",
"gözbağcı" terimleri de kullanılmaktadır.
Sihirbazlık sanatına yakıştırılan gözbağcılık sıfatının
(varsa) içerdiği yanlışlığın, sihirbazlığı
sadece göz yanılsamalarına dayanan bir “beceri”
gibi tarif etme alışkanlığının ürünü olduğunu düşünüyorum.
- İllüzyon Fransızca bir sözcüktür, dilimizdeki karşılığı
"yanılsama", yani var olanı farklı, yanılarak
görmek ya da algılamak. (Olmayan bir şeyi gördüğümüzü
sanırsak onun adı da "hallüsinasyon" olur ve
tamamen tıbbi bir sorunu ifade eder!)
- Hokkabaz sözcüğü yukarıda da anlatıldığı gibi, dünyanın
en eski sihirbazlık oyunlarından biri olan hokka
oyununu (yani bir küçük eşyayı bir hokka-kase
benzeri ile örtmek ve o eşyayı kaybedip meydana
getirmek üzerine kurgulanmış bir oyun) esas alarak,
sanatımızı tanımlamak için kullanılmıştır.
- Haydi, hayal kuralım: Milattan önce 400 yılı, Dicle
ırmağının kıyısında bir adam, bir kadın, bir küçük
çocuk, öğle yemeklerini yemişler, çocuk oyun oynamak
istiyor ve birden babasının aklına bir oyun geliyor, içinde
yemek yediği küçük tası ters çevirip yere koyuyor
ama çocuk babasının tasın altına gizlice bıraktığı
mürdümeriğini görmüyor, baba tası kaldırıyor,
"o da ne?" tasın altında bir erik, tası yine
kapatırken bu sefer, gizlice, yüzük ve serçe parmağı
arasında sıkıştırarak eriği tasın altından "çalıyor"
ve tası tekrar kaldırıyor, erik yok... Hokka oyunu doğdu,
çocuğun babası da tarihin ilk hokkabazı!
- Sihirbaz sözcüğünü (Arapça sihir sözcüğüne Farsça
_baz eki ile oluşturulmuş) ben seviyorum. Üstelik
bildiğim, tanıdığım her dilde "sihirbaz"
olarak tanımlanıyoruz: Magicien (Fransızca), Magician
(İngilizce), Magier (Almanca), Mago (İspanyolca ve İtalyanca),
Magico (Portekizce)... (Şu, "magi - magus" sözcükleri
de Farsça değil miydiler?)
- Hokkabaz sözcüğüne denk kullanılan (aynı anlam değil!),
Prestidigitateur (Fransızca), Conjurer (İngilizce),
Zauberer (Almanca), Prestidigitador (İspanyolca)
kelimeleri ise o ülkelerde -bizdeki alışkanlık yapmış
olumsuz çağrışımının aksine- daha "resmi"
bir tanımlama amacıyla kullanılıyor: Bir kütüphanede
sanatımızla ilgili araştırma yapmak isterseniz bu sözcükleri
kullanmanız gerekir!
- İllüzyon sözcüğünü Barış etraflıca anlattı.
Ben şöyle bir kanıyı ilave edeyim: Adeta illüzyonist
sihirbazın bir rütbe üstü, sahnede büyük illüzyon
sunuyorsa "üst sihirbaz", dolayısı ile ona
artık "illüzyonist" demek gerekiyor gibi bir
kanı insanlarda oluşmuş.. Bu genel kanı doğru mu? Ne
dersiniz?
- -Gizemci: Peki, biz sihirbaz diye
kime deriz ya da demeliyiz?
- -Selim:
Sihirbazlık sanatı tarihçileri, Mısır firavunlarının
kahinlerini bilinen ilk sihirbazlar olarak tanımlarlar.
Aslında, çok daha önceleri, insanların daha "ilkel"
yaşam sürdüğü zamanlarda ortaya çıkmış olan ilk
şamanlar aynı zamanda ilk sihirbazlardı. Yani, şifa
veren, umut veren kişiler..
Evet, bilinen ilk "sihirbazlar" eski
zamanlardaki şamanlar ve sonra da rahiplerdi. Sonra bir
ayrışma yaşandı; sanat, bilim ve din birbirlerinden
ayrıldılar, tek tanrılı dinler geldiler. Ama bu süreçlerde
insanlar hep "illüzyon"un (yanılsamanın)
etkisi altındaydılar. Yanılsama sanatı her ilim ve
sanat tarafından kullanıldı..
- Bir başka deyişle de, sanatın temelinde illüzyon vardır:
- SİHİRBAZ, sahnede "yanılsama sanatı" sunan
kişinin sıfatıdır. Yani sahneye çıkacak, yanılsama
sunacak ve yaptığının sanat yönü olacak! İşte,
Sihirbaz diye bu kişiye denir. Sihirbaz bir sanatçıdır,
onu sanatçı yapan da sahnedeki yorumudur. Sihirbaz, eğitimi
sırasında değişik yöntemler ve sunumlar öğrenir,
çoğu zaman da kendisine özgü yöntem ve sunumlar üreterek
sanatını daha iyi sunmaya-yorumlamaya çaba gösterir.
Bu açıdan bakınca; sihirbazlık oyununu bir mağazadan
satın alıp, çalışıp sunan her kişiye elbette
sihirbaz denemez. Sihirbazlığın bir öğrenim süreci
vardır, bunun sonunda kişi sanatsal yaratıcılığını
(ister oyun, ister sunum, ister yöntem yaratmış olsun)
sahne bilgisi ve yeteneği ile birleştirerek seyirci önüne
çıkar ve gösterisini yorumlar...
- SİHİRBAZ, bazı istisnalar dışında, değişik kişilikleri
canlandıracak bir konumda değildir. Sonuçta hep aynı
karakteri, "bir sihirbazı", canlandıran
tiyatro oyuncusu gibidir. Ancak, bir tiyatro oyunu
karakterinin repliklerinin değiştirilmesi gibi sihirbazın
da oyunları, zaman içinde, değişir; sunulan oyunların
değişme zorunluluğu ve teknik zorluğu, sihirbazı rolünün
sabitliğine ("sihirbazı oynamak") zorlar..
Bu sabit rolde, sihirbazın yorumu öne çıkar; bu
yorumda, sunulan oyunun üzerinden sihirbazın içindeki
"sihir ve olağanüstülük" duyguları
seyirciye aktarılır ya da bir başka deyişle "sihir
etkisini" gerçekleşir. Oyun, sihirbazın emrinde,
bir duygu aktarıcı araç görevi görmüştür.
- SİHİRBAZ, öte yandan, doğaüstü güce erişme
arzusunu topluluğun en kolay algılayacağı şekilde
sergileyebilen bir sanatçıdır. İki temel oluşum;
"yok etme" ve "var etme" sihirbazlığın
ilk gösteri unsurlarıdır. Bu unsurları, "nesneye"
hakimiyeti konu edinen diğer çeşitlemeler izler.
Sihirbazlık sanatında, yalın bir psikodinamik yorum
yaparsak; en ilkelden en karmaşığa, iç dünyamızın
yok etme ve var etme dürtüleri topluluğa aktarılır.
Sihirbazlığın "sanat" niteliği bu aktarıma
estetik bir yorumun eşlik etmesi ile oluşur.
- SİHİRBAZ, aynı zamanda, Dünya üzerindeki en eski
sanatın temsilcisidir..

-
-
-
- İLLÜZYON SANATINDA
SİMGELER VE ÇÖZÜMLEMELERİ
-
- -Tora: Bayan illüzyonistler;
tarihte bile öylesine azlar ki!!!
- -Selim: Aslında
erkeklerin egemen oldukları birçok sanat dalında kadınlar azınlıkta.
Yani biz erkeklerin sanat olarak nitelendirdikleri alanlarda.. Aslında azınlıkta
olmayabilirler. Yanılıyor olabiliriz..
- Sayfanın
yukarısındaki değişik söyleşilerde çok değerli
fikirlerine şahit olduğunuz dostum "Bull"un
bana öğreti kaynağı olduğu şöyle bir fikri size
aktaracağım: "Tanrının izniyle rahminde çocuğa
şekil veren kadın bundan daha mükemmel bir eser
meydana getiremeyeceği hissiyle başka bazı yaratıcılık
alanlarına girme eğilimini pek göstermiyor.." (Buradan
da "erkeklerin sanatsal yaratıcılık eğilimlerinin
temelinde anneleri gibi doğurgan-yaratıcı olamama
eksikliğine çözüm arayışları yatar" gibi bir
fikir çıkar mı?)
Sahi aklıma geldi; neden erkeklerin ve kadınların ilgi
gösterdiği illüzyon oyunları bazen farklı gruplar
oluşturabilirken, her iki cinsiyet de aynı şekilde
"İp Kesme ve Birleştirme" oyunundan çok ama
çok hoşlanır?... Çünkü, "İp Kesme ve Birleştirme"
oyununda kadın ve erkek her seyirciyi asıl etkileyen,
oyunun onlar için taşıdığı "anlam"dır...
- İllüzyon sanatının "derin
sırrı" -teknik sırları bilmenin ötesinde- sanatımızın
simgesel "anlam"larını bilmektir..
Ne dersiniz?
- Bunun kitabı bile yazılır: "İllüzyon Sanatında
Sembollerin Etkisi"
- -Tora: Şöyle bir
baktım, galiba çok haklısın. Bazı oyunlar unisex, yani her iki cins için
de geçerli; "ip kesme" ya da "çember"
oyunları bunlar içinde en çok bilinenleri. Ama sanırım
bunun sebebi, bu oyunların sihir "gibi" görünen
oyunlar değil de adeta sihirin ta kendisi olmalarından..
Yani, oyunlar mükemmele yakın bir hale geldikten sonra
artık seyircinin cinsiyeti (etkilenmesi yönünden) önemini kaybediyor..
- -Gnostic: İllüzyon sanatındaki
simgelerin etkisini düşünürken "ip kesme ve
birleştirme" oyununa yüklediğiniz anlamı merak
ettim?
- -Selim: Doğrusunu istersen, yakınlaşmaya başladığım
konu benim aklımın ucundan ancak, "bunun bir ilişkisi
olmalı" tarzında geçmişti. Neyin? İllüzyon
sanatı ve illüzyonun insan psikolojisini etkileme şekli
ile psikanalitik kuramların!
- Genelde, illüzyonun insan üzerindeki etkisinin
psikolojik açıklamalarında fizyoloji ve deskriptiv
psikoloji ağırlıklı yorumlar yapılır.
Bir süreden beri Eugene Burger, Robert A. Neale gibi
yazarlar daha bir "Jung"ien yaklaşım
benimseyip "eski" ye yani "arkaik"
olana dikkatimizi çekme çabasına girdiler.
Benzer bir yorumu ben kısa süre önce yaptım:
David Copperfield (Musevi David Kotkin) gücünü gösteren
oyunlar yapıyor: Tıpkı Hz. Davud gibi.. Alevlerin yer
aldığı oyunlar yapıyor, son gösterisinde 1000-2000
derecelik alev sütunları içinde canlı kalabileceğini
gösterdi: Sanki.. Auschwitz'e meydan okudu!!! Bir musevi
olsaydım, David benim kahramanım olurdu herhalde. (Bu
politik değil, psikanalitik bir yorumdur ve her
psikanalitik yorum gibi ilgilisi tarafından duygusal düzeyde
doğrulanmadıkça tamamen spekülatif olarak kalır) Ayrıca,
David'in her oyunu bu kadar çok anlam yüklü değil ve
olamaz da zaten.
Oyunların, fizyolojik yanılsama etkilerinin ötesinde
etkilerinin olduğunu düşünürsek; ki bence sadece
sinemanın insanları neden ve nasıl etkilediğine
bakmak bu fikri anlamak için yeterli olur (en basit örnek
"milli hisleri coşturan" film örneğidir),
bazı "duyguların", "arzuların" tüm
insanlarda az ya da çok "ortak" olduğundan
hareketle, illüzyon efektlerinin temel duygulara hitap
ettiği fikrine ulaşırız.
Temel duygular! Bir bebeğin ilk duyguları hangileridir
? İlk korkusu hangisi? Ve ilk korkusunun çaresi?
Bebek ve küçük çocuk (4-6 yaşa kadar) için ebeveyn
bir sihirbaz değil mi? Neden çocuklar televizyonun
uzaktan kumanda aletine o kadar ilgi duyuyorlar? O ne
sihir! Evdeki en güçlü araç: Bir "pencereden"
insanları yok ediyor! 2 yaşındaki çocuğa istediğimiz
kadar manipülasyon yapalım, uzaktan kumanda aletinin
yarısı kadar etkimiz olmaz!
Çocuk da sihirden, ama basitçe yok edip var etmeden
etkileniyor: İlk oyunlarından en önemlisi "cee"
oyunu, yani bir varım bir yokum oyunu ve "var"
olduğunda sevinç çığlığı atıyor, yok olduğunda
değil...
Bir çocuk sihirbazı farzedelim, gösteri boyunca hep
yok ediyor, oyun sonunda sahneden kendisi de yok oluyor,
küçük çocuklar acaba ne hissederdi?
İp oyunu; makasla kesip ayırıyorum, seyirciler bu
oyunda psikolojik savunma mekanizmalarını devreye
yeterince sokamazlar, çünkü ip açıkça ortadan ikiye
kesildi, iki ayrı ip gözüküyor, ayrılık (!), tıpkı
annesinden göbek bağı kesilip ayrılmış çocuk gibi,
çocuğun ilk büyük korkusu ebeveyni kaybetme
korkusudur ve o duyguyu ömür boyu içinde bir yerlerde
taşıyacaktır, önemli olaylarda o korku geri gelir,
bazen panik atak olur, bazen fobi olur, bazen obsesyon
olur ama geri gelir..
Ve tekrar sihirbazlık gösterisi; ipi birleştiriyorum,
imkansız gerçek oluyor, ipi kontrol ediyorlar, hile
yok, kavuşma gerçek.
- O büyük korkuyu simgesel olarak bir an geri çağırmıştım,
-elbette çok minik bir dozda- ve korkuya çare olduğunu
gösterdim, ne mutluluk ve alkış...
-Gnostic: Psikoloji konusunda hep
ikilemde kalmışımdır; yani bir eylemin kökenleri
olup olmadığı konusunda emin olamadım hiç...
-Selim:
Psikanalitik kuramın temelindeki "Ruhsal
Nedensellik İlkesi", fizik doğamızda olduğu gibi
ruhsal yaşantımızda da hiçbir şeyin ya da olayın
rastlantısal olarak oluşmadığını, her ruhsal olayın
ondan öncekiler tarafından belirlendiğini, zihinsel yaşamda
bu anlamda hep bir süreklilik olduğunu, "sonuç-neden"
ilişkisinin her zaman var olduğunu bildirir.
-Gnostic: Serbest çağrışım
yaparsak; baş aşağı, kenarları camdan, su dolu bir
kutunun içine sarkıtılmak ve buradan kurtulmak illüzyonunu;
kutuyu anne rahmi, suyu anne icinde bulundugumuz sıvı,
(ve hatta) sarkıtıldığımız ipi anne ile aramızda
bulunan göbek bağı olarak nitelendirebiliriz... Peki
oradan kurtulma çabası? Rahmi yadsıyan benlik, oradan
kurtulmaya, gerçek dünyaya dönmeye mi calışmaktadır?
-Selim:
Şöyle
bir ayırım yapalım: Bazı illüzyonlar doğrudan
kollektif bilinçdışına hitap ederler, bazıları ise
yaratıcı-sunucusunun bilinçdışı çatışmalarının
"sanatsal" bir ürünüdür. Houdini'nin illüzyonu
(Water Torture Cell) konusundaki yorumun aslında bu
sanatçının gerçek dramını aydınlatıyor. Bu
bahsettiğin illüzyonu ünlü eden Houdini'nin annesi
ile ikilemli bir yaşantısı olduğunu biliyoruz;
annesinin Houdini üzerinde olan tahakkümcülüğüne
karşı sanatçının sürekli "kaçış"
oyunları geliştirerek "fantazi" düzeyinde
bir yanıt yaratmış olması psikanalitik açıdan kabul
edilebilir bir yorumdur. Bu arada, annesine olan çocuksu
sevgisi (aşkı) ise onu hep aramasına, hatta annesinin
ölümünden sonra medyumlarla ona ulaşmaya çalışmasının
nedeni olmuş olabilir. Yani görünüşte, bir yandan
annesinin "boğucu-cendereye alan" aşkından
kurtulma isteği, öte yandan da "çocukluk aşkı"
anneyi red etmenin suçluluk duygusu; ama temelde yatan
esas çaba, annesine olan çocuksu aşkından duyduğu
rahatsızlıktan kurtulma çabasıdır. (Nevroz nedeni!)
-Gnostic: Peki ya illüzyonistlik?
Sonuçta illüzyonist olmanın kökeni (kökenindeki
arzu), diğerlerinden üstün olmak için egosunu
tatmin amacı ile tanrıyı oynamak
- değil midir?
-Selim: Bu üzerinde
uzun uzun konuşmamız gereken bir konu. Aslında birçok
meslekte insan tanrıyı oynamaya eğilimlidir.
Ama illüzyon bir sanat olarak ele alındığında, sanatçı
olmanın psikodinamiğine daha farklı bir yorum
getirebiliriz.
Yok eğer bir illüzyonistin amacı "başkalarının
bilmediğini bilip" üstünlük taslamak ise, o
zaman bu ancak kişisel bir sıkıntının belirtisi olur.
Bu nedenlerle, sohbetlerimizde bu konuya değinen tüm
yazılarımda, isterse başlangıç motivasyonları
"üstün olma" hissi olsun herkese, illüzyonizmi
bir sanat olarak anlayıp bu yönde kendilerini geliştirmelerini
tavsiye ediyorum. Sadece bir sırrı bilmek ya da
beceriklilik düzeyinde kalan illüzyonizm asla kişinin
aradığı duygusal tatmini sağlayamayacaktır diye de düşünüyorum.
-Gnostic: Bu konu ile ilgili pek çok
örnek vermek mümkün ama "bu tür" örnekler
vermek ne kadar doğru?
-Selim: Sanatımızın
psikodinamik açıklamalarını da felsefesini de, sadece
nasıl yanılsama yarattığımız değil , neden yanılsama
yarattığımızı da bilmemiz gerektiğini düşünüyorum.
- -Gnostic: Sanırım bu konumda,
"sanatçı olmanın psikodinamiği ayrıdır"'ı
biraz daha açıklamanız gerekecek; çünkü yukarıda
belirttiğiniz "Ruhsal Nedensellik İlkesi"'ne
göre illüzyon için de "insanüstülük taslamak"
diyebilirim ve bu pek de yanlış bir yaklaşım olmaz.
-Selim: Sanat
konusunda, tanınmış psikanalitik kuramcıların savlarını
aktarmayı değil kendi gözlemlerim ile kuramsal
bilgilerimden bir yanıt üretmeyi istiyorum; ilk yanıtım
şöyle:
- İllüzyon sanatı diğer tüm sanatlardan farklı
olarak, şamanistik bir kökeni olduğunu kabul edersek,
din ile güncel sanat arasında bir yerde konuşlanmayı
sürdürmektedir.
Bu nedenle, psikanalitik çözümlemelerin genel olarak
"sanat"a uygulanmalarının benzeri girişimler
illüzyon sanatçılarının ve seyircilerinin bireysel
motivasyonlarını anlamada kullanılabilirse de, illüzyon
sanatının bir ruhani (şamanistik) geleneğin sürdürülmesi
olarak tanımlanması halinde illüzyon sanatı uygulaması
"insanüstülük taslamak" değil de "olağanüstünün
aktarılması" olsa gerektir. (İnsanüstülük
taslayan bir illüzyonist ise herhalde Ortaçağ'da
kendisini Tanrı sanan Papa gibi bir şey oluyor?)
- Yani illüzyon, olağanüstünün
sanatsal aktarımıdır..

-
-
-
-
- -Gnostic: Konuşma ve yazılarımızda
"illüzyon sanatı" şeklinde kullanım nedeni
ile illüzyonu (kendiliğinden)
sanat olarak kabul etmemiz artık olağan bir şey haline
gelmişken soruyorum: İllüzyon
sanat mıdır?
- • sanat [Kökeni: Arapça]
1. [Türü: İsim] Bir duygunun,
tesirinin veya güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin
tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün
yaratıcılık.
2. Belli bir uygarlığın veya topluluğun anlayış ve
beğeni ölçülerine uygun olarak yaratılmış anlatım.
3. Bir şey yapmadan gösterilen ustalık. "Konusma
sanatı."
4. Bir meslekte uyulması gereken kuralların tümü.
"Askerlik sanatı."
5. Zanaat
• zanaat [Kökeni: Arapça]
1. [Türü: İsim] İnsanların
maddeye dayanan ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan,
öğrenimle birlikte tecrübe ve ustalık gerektiren iş,
sınaat.
2. El ustalığı isteyen işler.
- -Tora: Sevgili Gnostic, tanımları
yazdığına göre sen de benimle hemfikir olmalısın.
Bu işi yalnız para kazanma aracı olarak gören bazı
"istisnalar" hariç illüzyon senin tüm tanımlarına
tam uyuyor. Kesinlikle bu bir sanat. Sanat mı değil mi
konusu aslında kimin nasıl icra ettiğine bağlı...
-Engin: Benim görüşüm şöyle:
Özveri ve sevgiyle yapılırsa ve icra ederken de, başka
bir sanatçıyı taklit etmeden kendi kişiliğinden
katarak sahneye aktarırsa...
Sanattır..
-Gnostic: Kendi yorumlarıma
girmeden önce birkaç bilgi vereceğim: Sinema'nın bile
artık "sanat" olduğu kabullenilmiştir.. (Ki
sinema biraz da dışlanmışlık ile "7nci sanat"
olarak tanımlanır..)
- Konu ile ilgili olarak, Yapı Kredi Yayınlarında çıkan,
Nazif Topçuoğlu'nun "İyi Fotoğraf Nasıl Oluyor,
Yani?" kitabından ve Enver Yolcu'nun "Sanat
Nedir?" yazısından derlemeleri size aktararak ve
de bu bilgileri "İllüzyon sanat mıdır?" ile
sentezlemenizi bekleyerek mesajımı sonlandırıyorum:
.
-"Günümüzde anlaşıldığı ve tartışıldığı
biçimiyle sanat, kendi kurumları, kuramı ve eleştirisiyle
ayrı bir disiplin olarak 19. yüzyıl Avrupa'sının bir
ürünüdür. Bu yüzden de, o zamanın bir takım
romantik değerlerini kendinden önceki klasik -hatta
antik- çağın "doğaya benzetme "kaygısıyla
birlikte içinde taşır. Bu anlayışın sonucu olarak,
"Gerçeğin, sanatçının yorumuyla birlikte -bir süzgeçten
geçermişcesine!- anlatılması" türünden tanımlamalar,
günümüzde pek beğenilen ve giderek, "sosyal içerikli"
sanatın bile açıklanmasında yeterli sayılan, her
derde deva formüller haline gelmiştir. Böylesine esnek
ve anlamını yitirmiş bir tanımlamaya dayanan eleştirel
bağlam içinde hapsolan sanatçı ise, çağımızda,
daha çok kendi kullandığı ortamı, yöntemleri ve
materyallerini incelemiş, bunların kendi başlarına
bir içerik oluşturabileceklerinin ve bir sanat yapıtının
üretilmesi kadar bu eylemin neden ve nasıl yapıldığının
da soruşturulmasının önemli olduğunu ileri sürmüştür.
- Zanaatçıdan farklı olarak, sanatçı, merak eden,
kendinden ve yaptığı işten şüphesi olan ve bu yüzden
de sürekli araştırma içinde bulunan güzel -şey- üreticisi'dir.
Sanatçının en belirgin özelliği soru sorması olmalıdır.
Gerek sanatıyla ve onun üretim süreciyle, gerek bunun
dışındaki her şeyle ilgili sürekli bir merak sanatçının
belirleyici özelliğidir. Sanatçı hiçbir zaman mutlak
sonuca erişemeyeceğini bilir. Bu merak ve araştırma dürtüsü
onu yeni şeyler yapmaya yöneltir. Diğer taraftan
zanaatkar, teknik üstünlüğe sahip bile olsa, çoğu
zaman sadece kendinden önce de yapılmış ve işlevsel
özellikleri ağır basan iyi ve güzel şeyleri üretir.
Zanaatkarda aranan, iş kalitesi, iyi bir sunuş ve
giderek gelenekselleşen bir süreklilikten başka bir şey
değildir.
- Bu yüzden de, zanaatkar belli kalıplar içinde
gelenekselleşmiş ürünleri yinelerken, sanatçı öznel
ve kendi yerini kendi tanımlayacak atılımcı işler
yaratır ve bunu yapmak zorundadır.."
.
-"Tolstoy, "İnsanın bir zamanlar yaşamış
olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı
duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket,
ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle
ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştı"
der.
- Sanatta güzeli, bilimde doğruyu arayan insan ruhu ve
zekâsı, aslında kendini aramaktadır. Din, felsefe,
bilim, sanat ve hatta teknik gibi alanlar, birbirine sıkı
sıkıya bağlıdırlar. Her sanat eseri, var olan bir şey
ile, bir nesne ile ilgilidir; belli bir varlığı anlatır,
ondan bir kesit ortaya koyar. Sanatçının gördüğü,
kavradığı ve gerçeklik olarak belirlediği varlığın
bilgisi, sanatın öz konusunu oluşturur.
Bugün Türkçe'de, iyi yapılan her iş için «sanat»
kelimesi kullanılmaktadır. İnsan yaptığı işi yüceltebildikçe,
ona bir parıltı katabildikçe, sanat olgusuna biraz
yaklaşabilmiş sayılır. Yani sanatın ayırıcı özelliklerinden
biri, onun günlük, basit ve sıradan şeylerin üstünde
olmasıdır.
- Sanatı bazen, şöyle de tarif ederler: "İnsan aklının
eşya üzerindeki pırıltısı" .
Maddi fayda gözeten sanatlardan ayırabilmek için
"Güzel Sanat" kavramı içinde, sanat'ı şöyle
tanımlamak mümkündür: İnsanların, tabiat karşısındaki
duygu ve düşüncelerini çizgi, renk, biçim, ses, söz
ve ritm gibi unsurlarla güzel ve etkili bir biçimde ve
kişisel bir üslûpla ifade etme çabasından doğan
ruhsal bir faaliyettir."
-

-
-